Burdur’un Tefenni ilçesinde yaşanan bu tarihi olay, vatan sevgisinin, fedakarlığın ve onurun en güçlü örneklerinden biri olarak hafızalara kazındı. 1972 yılında dönemin Burdur Valisi Ömer Naci Bozkurt, Tefenni’nin Kır Mahallesi’ne kayıtlı Kurtuluş Savaşı gazisini ziyaret ederek, kendisine devlet tarafından verilen İstiklal Madalyası ve birikmiş maaşını takdim etmek istedi. Ancak bu kahraman, devletten ve milletten hiçbir karşılık beklemediğini gösteren onurlu bir duruş sergiledi.

Tefenni’de Bir Kahramanın Evi

Vali Bozkurt, yanında Tugay Komutanı ve dönemin devlet görevlileriyle birlikte Tefenni’ye doğru yola çıktı. İlçeye vardıklarında, Kaymakam ve Garnizon Komutanı da heyete katıldı. Gazinin evi, Anadolu’nun mütevazı yapılarından biriydi. Tek katlı, küçük pencereli, dışarıda bir hanayı ve iki odası olan, yanında bir ahır bulunan bu evde, hayatın sadeliği ve mütevazılığı kendini hissettiriyordu.

Heyet içeri girdiğinde, yerde serili bir hasırın üzerinde oturan aksakallı, vakur bir ihtiyarla karşılaştı. O, vatanı için savaşan, fedakarlık eden ama karşılığında hiçbir şey beklemeyen, milletine hizmeti borç bilen bir İstiklal Gazisiydi.

“Vatanıma Para için Hizmet Etmedim”

Vali Bozkurt, gazinin yanına oturdu ve devletin kendisine takdir ettiği İstiklal Madalyası’nı göğsüne takmak için izin istedi. Gazi, hafifçe öne eğildi, madalyanın takılmasına müsaade etti ve gözleri gururla parladı. “Devletim, milletim, ordum sağ olsun” diyerek hislerini dile getirdi. O an, bir savaşçının, yıllar sonra bile vatanına olan bağlılığını kaybetmediğinin en büyük göstergesiydi.

Vali, madalyanın ardından devletin gazilere bağladığı birikmiş maaşı da takdim etmek istedi. Ancak beklenmedik bir tepkiyle karşılaştı.

Gazi, “Ben vatanıma parayla hizmet etmedim. Para pul beklemedim. Benden isteneni, benden bekleneni yaptım. Vatanımı bekledim” diyerek parayı reddetti. Vali, ısrarla zarfı uzattı, ancak gazi paraya dokunmadı. “Keşke getirmeseydin” dedi sadece.

O esnada içeriye gazinin oğlu girdi. Vali, ona dönerek “Oğlum, babana iyi bir para getirdim, almıyor. Sen al, bir kamyon alır, geçiminizi sağlarsınız” dedi. Ancak oğlu da babasının izinden giderek, “Babamın adına ben karar veremem. Onun isteğine saygı duyarım” diyerek parayı kabul etmedi.

Vali, gaziyi ikna etmeye çalıştı ve hatta, “Bak, İsmet Paşa bile bu maaşı alıyor” dedi. Ancak gazi kararlıydı: “Onun ihtiyacı varmış, almış. Ben almam, alamam.”

480942079 10162449386532162 4067325771005851175 N

Tefenni’nin Unutulmaz Kahramanları

Bu onurlu duruş, Tefenni’nin ve tüm Anadolu’nun fedakar kahramanlarını bir kez daha hatırlamamızı sağladı. Onlar, vatanı için hiçbir karşılık beklemeden, sadece görev bildikleri için mücadele eden isimlerdi. Bu kahramanların adlarını tarihe not düşmek ise bizlerin en büyük vefa borcu.

İşte Tefenni’nin unutulmaz İstiklal Savaşı gazileri:

  1. Hasan Dumlupınar

  2. Firdevsi Yıldız

  3. Şükrü Ergin

  4. Yusuf Avcıkurt

  5. Osman Arıkan

  6. Yusuf Gedik

  7. Ahmet Nuri Aytaç

  8. Mehmet Koç

  9. İzzet Acar

  10. Ramazan Dervişoğlu

  11. Hasan Korkut

  12. Ali Mercan

  13. Mustafa Çakmak

  14. Halis Ercan

  15. Mustafa Demirörs

  16. Hüseyin Acar

  17. Mehmet Sayın

  18. Süleyman Arslan

Bir Asalet Duruşu: Vatan İçin Var Olmak

Tefenni’de yaşanan bu olay, vatan sevgisinin parayla ölçülemeyeceğini, bir milletin kahramanlarının yalnızca cephede değil, hayatın her alanında dik durarak da mücadele ettiğini gösteriyor. Bugün, bizlere düşen en büyük görev, bu kahramanların mirasına sahip çıkmak, onların hatıralarını yaşatmak ve vatan için verdikleri mücadeleyi unutmamaktır.

Ne mutlu ki, Türkiye Cumhuriyeti böyle fedakar evlatlar yetiştirdi. Ve ne mutlu ki, onlar sayesinde bugün bağımsız bir ülkede yaşıyoruz. Vatan için can verenler unutulmaz, unutulmamalıdır!

**Yukarıdaki bilgilere Burdur'un Tefenni ilçesi için Facebook'ta kurulan Sevdamız Tefenni isimli sayfadan ulaşılmıştır. Söz konusu sayfada kaynak kişi Muhlis Aydın gösterilmiştir. Bu hikayenin kaynağı olarak da yine aynı sayfada ''Tekeli'nin Dilinden Telinden'' araştırma kitabı olduğu belirtilmiştir.***

Kaynak: Hatice Kübra Atız