24 Eylül 1985 tarihinde Marmara Denizi Ahırkapı açıklarında meydana gelen deniz kazasında şehit olan Burdurlu Torpido Astsubay Başçavuş İbrahim Çelikbaş’ın eşi Aysun Çelikbaş, aradan geçen 40 yıla rağmen yaşadığı acıyı unutamıyor. Eşinin cenazesi bugüne kadar bulunamazken, Aysun Çelikbaş “Sabah uğurladık, bir daha dönmedi. 40 yıl oldu, hâlâ gelecek diye bakıyoruz” dedi.

Denizkurdu-1 Tatbikatı’nın ardından İstanbul’a dönerken, Meltem Hücumbotu’na Sovyet askeri gemisi çarpmış ve kazada 5 asker şehit olmuştu. Şehitlerden biri olan Burdurlu Torpido Astsubay Başçavuş İbrahim Çelikbaş’ın cenazesine ise hiç ulaşılamadı. İbrahim Çelikbaş’ın eşi Aysun Çelikbaş, o süreçte yaşadıklarını Yeni Gün Medya’ya anlattı.

Aysun Çelikbaş konuşmasında şu ifadelere yer verdi;

“Sabahleyin uğurladık gitti bir daha da dönmedi, 40 yıl olacak işte daha da gelecek diye bakıyoruz”

“Ben Aysun Çelikbaş, Burdurluyum. 24 Eylül 1985'te şehit oldu eşim. Biz onu pazartesi günü göreve gönderdik bir daha da dönmedi, gidiş o gidiş. İstanbul'daydık. Burdur’da çocukları sünnet yaptık. Cumartesi günü geri İstanbul’a gittik Pazartesi günü bir günlük seyire çıkıyoruz diye çıktılar, dönüşte Pazartesi günü akşam dönüşte Ahırkapı açıklarında rus gemisiyle komutanın bir yanlış düdük şeyiyle geçeriz demişler yani şöyle düşünün karada bizimki taksi çarpan tır, geminin adı Meltem Hücumbotu’ydu. Burnunu alıp gidiyor geminin. Eşimde tam o zaman daha sabah yani bir de sis çok olduğu için görmüyor. Askerden kahvaltı istemiş, askerin elinde kalmış merdivenlerde kahvaltı tepsisi. Bizimki de tam masasında otururken gemi tam burnundan vuruyor olduğu yerde, vücudundan da yara aldığı için denize düşüyor. Öyle olmasa çok iyi yüzebilen bir insan. O yüzden bizim ölümüz dirimiz bulunmadı. Yatakta yatanlar onlar denize düştü toplandı arkadaşları mesela. 5 kişiydiler, 3’ünün cenazesi bulundu, bir tanesinin 47 gün sonra ayağından yaralıymış boğulmuş olaraktan deniz attı onu o bulundu. İki tanesi de geminin baş kısmındaymış oradan bulundu cenazeleri. Bizim iki tanesi bulunmadı. Gidiş o gidiş nasıl sabahleyin uğurladık gitti bir daha da dönmedi 40 yıl olacak işte daha da gelecek diye bakıyoruz işte. Çok arandı, çok aramalar yapıldı ama bizimkiler bulunmadı. Su akıntısı çok kötüymüş orada. Çanakkale Boğazı'na filan babamlar gittiler oralarda arandı. Ama bulunamadı işte. Zaten vücut yara aldığı zaman deniz yukarıya vermezmiş, alta verirmiş. Bana ilk başta bir şey dememişlerdi en son işte ayakkabısının bir tanesi gemi ikiye bölünce masasının yanında bulmuşlar. İşte vücudundan yara aldıysa, yaralı olarak denize düştüyse ne olacak. Balık adam gibi yüzen insan yaralı olunca yüzememiş.

“Haberi televizyonda gördüm”

1 yıl boyunca falan evimi getirmedim buraya. Memlekete geldim çocukları okula verdik, buradan ev aldım öyle geldik. Arama yapılırken 60 gün falan durdum ondan sonra memlekete Burdur’a geldim. Annem, babamlar hep yanımdaydı.  Kolay değil iki çocukla çok zor, yaşadıklarımız insan aklına geldi mi.. Ben bir de yeni gittik, yalnızım o gün akşama kadar çocuklarla oynadılar, ettiler akşam gelmeyince yanımdaki Hadyan teyze vardı komşu sağ olsun ikimiz birliğe gittik birlik kapısında ben sordum ‘bugün dedim döneceklerdi’ 5’te döner evine gelir, evi yakın. ‘Hanımına hiçbir şey söylemeyin’ demişler o sırada da televizyonda Meltem hücum botu çarpıştı, 5 tane kayıp var’ deyince ben orada bayılmışım, haberim yok. Oradan eve geldik işte annemlere haber vermişler. Kasımpaşa’da hastanede dediler, oraya gittik. Orada listelere baktık bir şey yok. Beni oyalıyorlar, öldü demiyorlar da onlar öğrenmiş kayıp olduğunu bana dediler ki kıdemli, askerlerin başında gemiden hani bir haber verebilir diye düşünüyorum. Sabaha kadar oturduk ağlıyoruz, bir haber yok. Herkes biliyormuş ama bir ben bilmiyorum. İnsan kondurabiliyor mu, konduramıyor. Ertesi gün sabah kardeşiyle, babam geldi, annem geldi. Arana arana işte bulunmadı.

“Çok zorluklar çektik, 40 yılın adı var”

Tanışmamız, evliliğimiz şöyle oldu; eşimin kardeşine bir bakkal dükkanı açmışlar. Eşim o sırada Kıbrıs Harekatındaymış. Oradan da Gazidir eşim. O bakkal dükkanının orada eline kitabını almış oturmuş İbrahim bey (eşi), o sırada ben komşuya giderken beni görmüş. ‘Bu kız kimin, bu kız kimin’ diyerekten sormuş beni. Rahmetli bir teyze vardı o söylemiş, ‘komşumuzun bir tane kızı’ demiş. Öyle tanışıldı sonra istemeye geldiler, şöyleydi böyleydi babam ‘benim bir tane kızım var ben yabana vermem’ dedi. Nasipmiş öyle tanıştık, evlendik. 10 yıl geçindik hiçbir şeyini görmedik yani o kadar çoruna çocuğuna. Bir evde her şey olur olmaz mı olur aslında, bir senede yemek kursu görmüş, yemek yapmasını çok severdi çocuklarını mesela masada örtüsüz yemek yedirmezdi, tabakları o zamanlar bak kaç sene oldu 40 yıl oldu o kadar ileri görüşlüydü, çok iyi bir insandı, çok iyi bir insandı. Küçük oğlan 1979 doğumlu o 6 yaşındaydı, diğeri de 8 yaşına girdiydi. Küçük oğlanın ilkokula gidişini bir gördü diğeri de ikiye geçtiydi. İşte büyüdüler ikisi de asker ikisi de denizciydi. Birimiz bari senin yanında olalım diyerekten biri 16 yıl sonra istifa etti burada belediyeye girdi. Baba mesleğini yaptılar. Ama  çocuklar günlerde nasıl kaç gün yemekler yemediler, nerde deniz görseler hemen okurlardı. Kış günü yağmur yağıyor, ‘babam suyun içinde ne yapıyor’ derlerdi. Çok zorluklar çektik. 40 yılın adı var.

“Mezar yapıldı ama içinde kendi yok”

Eşim çok iyi bir insandı insan gurur verici. Kaç sene biz eşim şehit demedim. 18 Mart şehitler programından dolayı Ankara’dan bir telefon geldi, bizi programa götürmek için Antalya’dan komutan geldi. Bizim şehidimizin olduğunu o zaman bildiler. Daha sonra mezar yapıldı. İçinde kendi yok ama üzülüyoruz, okuyoruz, ruhu gelmiştir diyoruz ne yapalım elden gelen bir şey yok. Çocuklarım, torunlarım gidiyor okuyorlar varmış gibi. Sanki ölmemiş gibi oluyor, gelecek gibi oluyor. Bazen diyorlar ki ‘Aysun abla gelirse ne yapacaksın?’ Gelirse gelsin işte ben yine buradayım, çocuklar büyüdü, 5 tane torun var daha ne her şey hazır. Ama mümkün mü gelmesi, değil..”

Kaynak: YENİ GÜN MEDYA- ÖZEL HABER