6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıl dönümünde, felaketi Hatay ve Kahramanmaraş’ta yaşayan ve ardından Burdur’a yerleşen Mert Aydın ve annesi Fatma Aydın Yeni Gün Medya’ya yaşadıklarını anlattı.

Hatay’da ailesini ziyaret ettiği sırada depreme yakalanan Mert Aydın, yaşadığı süreci anlatarak, “Deprem eğitimleri almıştık ancak hiçbirini uygulayamadık. Çünkü normal bir deprem değildi, hiçbir şeye gücümüz yetmedi” ifadelerini kullandı.

Deprem sırasında uyumamış olduğunu belirten Fatma Aydın ise, “Deprem yerden vuruyordu. Şimdi durur, birazdan durur derken sarsıntı beni yere fırlattı” şeklinde konuştu.

Ailesini ziyaret için Hatay’a giden ve depreme yakalanan Mert Aydın, konuşmasında şunları söyledi;

“Deprem zamanında ailemi ziyaret için Hatay’daydım”

“Ben Hatay’da doğdum, büyüdüm. Yaklaşık 7 yıl önce eğitimim dolayısıyla şehir dışına çıktım. Ailem ve akrabalarım Hatay’da yaşamaya devam ediyordu. Ben de ara ara ziyaret amaçlı Hatay’a gidiyordum. Deprem zamanında da ailemi ziyaret için Hatay’a gitmiştim. Depremin yaşadığı anda da iş yaptığım bir abim vardı, onun yanında yakalandım.

“Ufak bir sarsıntı zannettik”

6 şubat gecesinde bizim şanslı olarak gördüğümüz tarafı o saatte biz uyanıktık. Uzun bir sürenin ardından Hatay’a gittiğim için biz mutfakta oturup sohbet ediyorduk. Bulunduğum evde Soner abi, eşi ve 1 yaşında kızı vardı. Onlar içeride salonda uyuyorlardı. Tam depremin başlayacağı anda ufak bir sarsıntı hissettik öncesinde, çok böyle korkutucu bir sarsıntı değildi. Çünkü Hatay’a alışık olduğumuz bir şeydi aslında, ara ara ufak sarsıntılar olurdu. Yine onlardan biri zannettik ama Soner abiye dedim ki, ‘yenge korkabilir, çocukta yanında istersen sen onlara bak gel’ dedim. Soner abi yaklaşık 3-4 adım atıp mutfağın kapısına vardığında sarsıntı iyice şiddetlenmeye başladı. O şiddetlenmeye başlayınca zaten hemen ikimizde çocuğa doğru, salona doğru koştuk. Onlarda uyandılar zaten. Tam evin giriş kapısına vardık artık çok fazla şiddetlenmişti deprem ve evden çıkmamaya karar verdik. Çünkü dışarıda inanılmaz bir gürültü kopuyordu, binaların döküldüğünü, yıkıldığını hissedebiliyorduk.

“Bize verilen eğitimlerin hiçbirini uygulayamadık. Çünkü normal bir deprem değildi”

Bize Hatay’da ilkokuldan itibaren deprem eğitimleri verilir. Fakat o an bize verilen eğitimlerin hiçbirini uygulayamadık. Çünkü normal bir deprem değildi. Mesela diz çökmek istiyorduk ama asla çekemiyorduk. Sarsıntı, yer bizi tekrardan ayağa kalkmaya zorluyordu. Deprem oldukça uzun sürdü. Biz sanki kendimiz yaşadığımız için uzun sürdüğünü zannediyorduk fakat çıktıktan sonra haberlerde gördüklerimiz bize gerçekten depremin uzun sürdüğünü gösterdi. Deprem geçti, çok şükür binamız yıkılmadı ve bu da bizim için bir şanstı, biz dışarıya çıktık. Dışarıya çıktığımızda zifiri bir karanlık vardı. Normalde yan yana durduğunuz insanı görmeseniz bile hissedersiniz. Fakat muhtemelen çöken, yıkılan binaların yarattığı ben toz diyeyim ama muhtemelen bunun bilimsel bir adı da vardır. O sebepten dolayı yakınımızdaki insanı bile hissedemiyorduk ve tamamen karanlıktı. O sırada bir arabanın farı yandığında Soner abinin kucağındaki kızını gördüm, üzerinde mont yoktu, ayağında çorap yoktu. Dolayısıyla kendimi tekrardan eve girmek zorunda hissettim, en azından bir yorgan almam ve arabanın anahtarını almam gerekiyordu ki kendimizi muhafaza edebilelim. Daha sonra tekrar evin içine girdim, yorgan alıp, arabanın anahtarını aldım. Arabaya binip beklemeye başladık.

“Hiçbir şekilde hiçbir şeye gücümüz yetmedi”

Annemlere ulaşmaya çalıştım ama hiçbir şekilde kimseyle iletişim kuramıyorduk zaten. Birilerinin yardıma ihtiyacı vardır diye arabadan indim, biraz yürüdüm, yıkılmış bir binanın enkazına geldim. Hatay’da binaların tepesinde demirden çatılar vardır. Aşırı derecede yağmur yağdığı için yağmur o demirin üzerine değdikçe öyle bir ses çıkıyordu ki insanları duymakta çok zordu. İnsanları duyabilmek için enkazın içine bir şekilde kafanızı sokup, dinlemeniz gerekiyordu, dinleme de yaptık. Çok yakınımızda askeriye vardı, oradan da askerler koşarak yardıma geldiler. Ama hiçbir şekilde hiçbir şeye gücümüz yetmedi. 2-3 kişiyle moloz kaldırabiliyorduk ama bu işe yaramıyordu. Çünkü molozlar demirlerle birbirlerine bağlılardı. O yüzden hiç kimse bir şey yapamadı. Bir çardak bulduk, onun etrafını muşambalarla çevirip mangalda kömürler yaktık ve çocukları onun içinde muhafaza altına aldık, onların ısınmasını sağladık. Yaklaşık 1 günümüz orada geçti. Daha sonra babam ve anneme ulaştım. Onları da sağ olsun komşuları arabasına almış. Onlarla iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bana mesaj atıyorlar ‘biz çıktık, annenleri sna getiriyorum’ diyor, fakat o sırada biz de yola çıkmışız ev çıkmadan önce de ben de mesaj atmışım ‘annemleri almaya geliyorum’ diye. Ama mesajlar 20-30 dakikada anca ulaştığı için ben mesajı görüyorum geri dönüyorum, onlar mesajı görüyor geri dönüyorlar. İnanılmaz bir kargaşa hali vardı. Ama neticesinde çok şükür bir şekilde iletişimi kurup annem ve babama ulaşabildim. Onları da aldık. İkinci gün abim Antalya’dan özel aracıyla geldi ve bizi aldı. Antalya’ya geldik ve hastanelerde tedavi sürecimiz başladı.

“Akrabalarımdan hayatta kalanların çoğu Hatay’a geri döndüler”

İlk etapta kaybettiğimiz akrabalarımız da oldu. Akrabalarımızdan başka şehirlere gidenler de oldu ama belli bir süre geçtikten sonra geri döndü. Çünkü  aslında Hatay’ın depremi yaşayan diğer şehirlerden farklı bir özelliği var, insani yapısı olarak. Hatay’da yaşayan insanlar gerçekten memleketine aşık insanlardır. Birbirlerine, komşuluklara çok düşkün insanlardır. İnanılmaz sıcakkanlı insanlardır. Bu yüzden başka şehirde yaşamaları pek mümkün değil o insanların. Onlar elbette bir gün memleketlerine dönmek isterler. Çoğu hasarlı evlerini birazcık onarıp içerisinde oturmaya başladılar. Çünkü gerçekten psikolojilerini düzeltmeleri her şeyden daha önemliydi, psikolojilerini düzeltmek için memleketlerine dönmeleri gerekiyordu ve döndüler. Şu anda akrabalarımdan hayatta kalanların çoğu Hatay’a geri döndüler. Depremden 2 ay sonra annemler Burdur’a taşındılar.”

Depreme dünürlerine hazırlık yaparken yakalanan Fatma Aydın, ise şöyle konuştu;

“Şimdi durur, birazdan durur derken sarsıntı beni yere fırlattı”

Deprem günü ben uyumamıştım. Burdur’da yaşayan dünürlerim o hafta sonu Hatay’a ziyarete geleceklerdi. Bende onlar için hazırlık falan yapıyordum. Yaşlı annem de bizdeydi, depremin sabahına da İskenderun’daki kız kardeşimin yanına gidecekti. O esnada işte hazırlıklar falan yapıyordum, uyumamıştım. Yerden böyle patlama sesi gibi gürültü geldi. Bende dedim ki ‘ya bu komşu ne kadar anlayışsız, saat gecenin kaçı kapı böyle kapanır mı’ falan dedim. Komşumun da günahını almışım. Deprem yerden vuruyormuş. 2-3 saniye sonra evin duvarları patlamaya başladı. Ben bağırarak dua okumaya başladım. Şimdi durur, birazdan durur derken sarsıntı beni yere fırlattı. Bütün eşyalar falan üzerime yıkıldı. Bu esnada bizim çocuk odasının duvarı, ranzalar falan derken annemin odasına giden yol kapanmış. Eşimde annemi çıkartmaya çalışıyor. Baktım ben bunlar çıkamayacaklar. Ben bunları çıkartmaya çalıştım, çıkaramadım. Daha sonra dışarıya imdat diye bağırmaya başladım. Benim oturduğum binada özel harekat polisleri oturuyordu. Oradaki polisler seslendiler, ‘teyze sen in aşağıya biz amca ile teyzeyi indireceğiz, sen korkma onları kurtaracağız’ zaten duvarlar falan merdivenlere düştüğü için kayarak iniyorduk neredeyse vücudumuz da yaralanmalar oldu. Zaten her taraf karanlık, göz gözü görmüyor. Sonra o polis çocuk geldi, ‘teyze sen yavaş yavaş in, ben çocuğu eşime verip amca ile teyzeyi getireceğim’ dedi. Ben ikinci kata inene kadar polis kendi çocuğunu indirip eşine teslim edip geri geldi. O sırada eşim annemi çıkartmıştı odadan. Polis çocuk annemi sırtına aldı, eşim ile beraber arkasından takip ederek aşağıya indik.

“Çok kaybımız oldu”

Polis çocuk bizi dışarıya çıkardıktan sonra bana ‘sen teyzeyi tut ben arabayı alıp geleceğim’ dedi. Ama ben annemi tutamadım, annem yere yığıldı. Yağmayan yağmur o gün öyle bir yağdı ki anlatamam. Her tarafımız ıslandı. Polis çocuk geldi, annemi kucaklayıp arabasına bindirdi, biz de bindik arabaya daha sonra eşi ve çocuğunu da alarak bizi binalardan uzak arazi gibi bir yere çıkarttı. Zaten bütün komşular oraya toplandık. Sonra bir patalama gibi böyle yine sarsıldık. O polis çocuk yine geldi, ‘teyze korkmayın ben buradayım’ dedi. Allah ondan razı olsun kendi çoluğu çocuğu varken bizlerle ilgilendi. Polis çocuk daha sonra ben ‘sizi nerye bırakayım’ dedi. Eşim de ‘oğlum sen bizi bir durağa bırak, deprem bitince biz eve geçeriz’ dedi. Polis çocuk da ‘ amca nereye giriyorsun, ben az öne baktım bütün binanın duvarları dökülmüş girilecek gibi değil’ dedi. İşte sonra oğlumla iletişim kurmaya çalıştılar, mesajlar da ne oğlumun mesajı komşuma geliyor, ne komşumun mesajı oğluma gidiyor. Çocuk ‘teyze ben memlekete gidicem sizi de bırakayım’ dedi. Ben de ‘oğlum sen devam et, ben biliyorum buraları’ dedim. Ama bizi bırakmadı. Sonra bizi oğluma teslim etti. Sonra işte ilk olarak Antalya’ya geldik. Hastanede tedaviye alındık. Hastanedeki tedavimizin tamamlanmasının ardından Burdur’a geldik. Benim gelinim ve dünürlerim Burdurlu. Sağ olsunlar onlar bize yardımcı oldular. Depremde çok kaybımız oldu. Yeğenlerim, teyzemin çocukları, eşimin dayısı, çocukları ailecek vefat ettiler. Çok kaybımız oldu. Hepsine Allah rahmet eylesin. Allah bir daha böyle acılar, afetler yaşatmasın.”

Kaynak: MUHAMMET FATİH BAŞCI-ÖZEL HABER