6 Şubat depremlerinin ikinci yıl dönümünde, Burdur’dan Hatay’a yardım götürürken yağmacılar tarafından yolu kesilen TIR şoförü Onur Hoşafçı, o gün yaşadıklarını Yeni Gün Medya’ya anlattı. Hoşafçı, “Yaşadığımız olayda değişik tipteki insanların bize karşı bazı ahlaksızlıkları, terbiyesizlikleri oldu. Yağmur, kar yağdığında aracın içine girip alttaki un çuvallarını ıslatmasın diye balık sırtı dediğimiz şekilde çuvalları üzerine koymuştuk. O yüzden önümüzü kesen şahıslar TIR’daki yardımları elbise zannettiler. Altından ev yapsan da keşke kerpiçten ev yerinde kalsaydı da deprem yaşanmasaydı.” dedi.

6 şubat depremlerinden sonra Burdur'dan Hatay'a giderken yolu yağmacılar tarafından kesilen tır şoförü Onur Hoşafçı, depremlerin ikinci yıl dönümünde o günkü yaşadıklarını Yeni Gün Medya’ya anlattı.

Onur Hoşafçı, şunları söyledi;

“Yaraları biraz da olsa sarmak için hızlı hareket ettik”

“Bu talihsiz afette bizim de yaşadığımız olaylar vardı. Allah’ım bir daha devletimize, milletimize böyle bir acı yaşatmasın. Çok zor bir durum. O gün yaşadığımız olayda içimizdeki o günkü acıyla bugünkü acı arasında çok fark var. O zaman çok farklı bir dünya, bir gündü, zordu. Bir an önce oradaki vatandaşlarımızın ne durumda, nasıl bir durumda olduğunu bildiğimiz için bir an önce oraya gidip biraz da olsa yaraları sarmak için toplanan yardımları ulaştırmak amacıyla hızlı bir şekilde hareket ettik.

“Önümüzü kesen şahıslar TIR’daki yardımları elbise zannetti”

Çarşamba günü oradaydım. Yaşadığımız olayda değişik tipteki insanların bize karşı bazı ahlaksızlıkları, terbiyesizlikleri oldu. Orada bizi bir yönlendirme oldu. Samandağ tarafındaki bir otel vardı, ne olduysa orada oldu. Bize yukarıya EXPO tarafına gideceksin dediler. Öncü araç bizi buradaki Yenice mahalle gibi bir yere soktu bizi, daha sonra o araç 300 metre sonra falan kayboldu. Bir 200 metre sonra da bizim önümüzü kestiler. Biz adamları ikna ettik de Allah’tan bizim yarım TIR’ımızın üzerinde içinde elbise, kıyafet bulunan çuvallar vardı. Bunun sebebi de yağmur, kar yağdığında aracın içine girip alttaki un çuvallarını ıslatmasın diye balık sırtı dediğimiz şekilde çuvalları üzerine koymuştuk. O yüzden önümüzü kesen şahıslar TIR’daki yardımları elbise zannettiler. Böyle bir kargaşamız oldu orada. Bana o gün için ‘vurup geçseydin’ falan diyenler de oluyor ama o öyle basit bir şey değil. Düz ova gibi bir şey olsaydı, kaçabileceğimiz bir şey olsaydı vururduk ama ne yapacaksın sonuçta ikna oldular. Biraz tehdit ettiler falan derken bir şekilde kurtulduk ellerinden, Allah yardım etti de öyle kurtulduk. O an çok farklı bir duyguydu. Şimdiki aklın olsaydı verirdin falan da o iş öyle değil yani. Orada yalın ayak çocukları, insanları, ailesinden 7-8 kişiyi kaybetmiş adam, bir lokma ekmek arayan adamın ekmeğini götürüyoruz. O duygu çok farklı bir şey. Orada ben değil başkası olsaydı da aynı şeyi yapacağına inanıyorum. Ama bu vicdan meselesi.

“Sanki Allah bizi aldı başka bir dünyaya götürdü gibi bir şey oldu”

Oraya gittiğimizde sürekli deprem oluyordu, orada 3-4 gün falan kaldım. Allah bizi aldı başka bir dünyaya götürdü gibi bir şey oldu yani. Kesintisiz deprem oluyordu. Enkaz altından bir can kaybını kuratacaklar, tam ekipler içeriye girecekler deprem oluyor geri çekiliyorlar. Orada unutamadığım yaşadığım olay var bir de oranın halkından bir kişiydi sanırım biz TIR’ları indirdiğimizde ‘forklift kullanmasını bilen var mı?’ dediklerinde  ben de çalışmaya gitmiştim. Orada el gücüyle inmesi gereken malzemeler de vardı. Orada ailesinde vefat eden yaralanan olmayan bir kişi, 6 tane ineğini elle sağmasının zor olduğunu söyleyip bizden jeneratör istemişti. Bu olayı da unutamıyorum. Çok değişik bir istek gelmişti bana. Kemal Tanca ayakkabı firmasının bir TIR ayakkabı gönderdiğini gördüm, Antepli bir baklava firmasının oraya bir kamyon baklava gönderdiğini gördüm. Yani o gün Türkiye’nin birlik ve beraberlik günüydü. Allah’ım o günleri bir daha yaşatmasın. Çok zor bir durum. İnsanoğlunun aciz kaldığı en son nokta. Paranın, pulun geçmediği bir yer. Hiçbir şeyle hiçbir şey yapamadığın nokta. Kamyonların, kepçelerin, iş makinalarının işlemek isteyip de işleyemediği bir yerdi. Benim nazarımda acizliğin son uç noktası.

“Altından ev yapsan da keşke kerpiçten ev yerinde kalsaydı da deprem yaşanmasaydı”

Tanıştığımız bir abimiz var orada. Hala daha görüşürüz, maddi, manevi birbirimize destek oluyoruz. Burdur’dan Hatay’a yardım için giden ekibe Hatay’ın meşhur kuzu yemeğini yediren bir aile vardı. Onlarla da hala daha konuşup, görüşüyoruz. Oraya bir daha gitme fırsatım olmadı. Ama televizyonlardan, haberlerden gördüğümüz kadarıyla yaralar sarılmaya başlamış. Cam, bardak misali kırılan bir daha yapışmaz, eski unutulmaz ama evler dikilmeye başlamış. Devletimizin böyle büyük olduğunu görmek güzel bir duygu. Ama altından ev yapsan da keşke kerpiçten ev yerinde kalsaydı da deprem yaşanmasaydı. Allah bir daha bunu yaşatmasın bize, hiçbir devlete yaşatmasın. İyilik iyidir.”

Kaynak: MUHAMMET FATİH BAŞCI-İSMAİL ATIZ- ÖZEL HABER