İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları öne sürülen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması 8. gününde devam ediyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda görülen duruşmaya, organize suç örgütü elebaşısı olduğu iddia edilen Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı.
18 Kasım Pazartesi'den itibaren toplam 22 tutuklu sanığın savunmalarını yaptığı duruşmada, tutuksuz sanıkların beyanlarının alınmasına devam ediliyor.
Bu kapsamda tutuksuz sanık hemşire Ceren Hatice Kırım'ın savunması dinleniyor.
Çok sayıda basın mensubunun takip ettiği duruşmanın görüldüğü salon ve önünde polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
"Gelen her paranın çıkışı oldu"
Duruşmada tutuksuz sanık hemşire Ceren Hatice Kırım, 12 senedir yenidoğan yoğun bakımda çalıştığını, yaklaşık 5 yıldır da sorumlu hemşire olduğunu söyledi.
Denetim tutanağında görüleceği üzere hastaların epikriz raporlarının uymadığını dile getiren Kırım, "Sekreter hanım üç günlük izinde olduğu için yazılmamıştı. Ben pek çok denetim gördüm ama hiç bir zaman akciğer grafisinin açılıp bakıldığını görmemiştim. Denetimin çok detaylı olduğu izlenimi uyandırmıştı." dedi.
Kırım, tutuklu sanık İlker Gönen'le arşivden dosya çıkarmayla ilgili konuşmasına ilişkin, "Kendisi diğer hastanede olan denetimle ilgili bir şey söylemiş. Arşivden dosya çıkarmayla ilgili bilgim yok." savunmasını yaptı.
Maaşını hastaneden aldığını iddia eden Kırım, "Bana Medisense'den gönderilen bir ücret vardı. Yenidoğan ünitesinden uzun yıllar çalıştığım için geliyordu. Kaynağını sorgulamadım. Bunu mesai ödemesi olarak alıyordum. Beşte biten mesaimden 10 gibi çıkıyordum. Eve toplu taşımayla gitmiyordum. Taksiyle gidiyordum. Bu emeğin karşılığı olarak düşünüyorum." diye konuştu.
Kırım, "Sana şirketten gelen paraları kendin mi alıyordun yoksa dağıtıyor muydun?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Fırat Sarı'nın sekreteri istifa etmişti. Bir süre onun işini yapmamı istedi ama isteyerek yapmadım. Kendisinin istediği kişilere paraları gönderdim. Gelen her paranın çıkışı oldu. Maddi menfaatim yok. Benim üzerime bir hattım vardı, çıkarıp Fırat Sarı'ya vermiştim. Kullanıp kullanmadığını bilmiyorum. Daha sonra hattı kapattım."
"Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam bence hayatın olağan akışına aykırı"
Tutuksuz sanıklardan Medilife Beylikdüzü Hastanesi'nin başhekimi Ahmet Atilla Yılmaz ise suçlamaları reddetti.
Eski CHP'li Meclis Üyesi ve İBB Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu Başkanı da olan Yılmaz, "Emekli olduktan sonra da Beylikdüzü Medilife Hastanesi'nde genel cerrah ve başhekim olarak başladım, taa ki hastanemiz kapanıncaya kadar. Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam bence hayatın olağan akışına aykırı." ifadesini kullandı.
Başhekimin görevinin Sağlık Bakanlığının tanımında hastaneyi yönetmek olduğunu anlatan Yılmaz, bu kişinin ciro arttırmak gibi kaygısının olamayacağını söyledi.
Yılmaz, "Çok şükür ki bu iddianamede bebeklerin vefatından suçlanmıyorum. Dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlama iyi ki de yok." dedi.
Bebeklerin vefat oranlarının standartların altında olduğunu kaydeden Yılmaz, kendileri yüzünden çok sayıda sağlık çalışanın içinde bulunduğu duruma ve onlara bakışlara üzüldüğünü belirtti.
Sanık Yılmaz, mahkeme başkanının "Sevklerle ilgili bilgin var mı?" sorusunu üzerine "Bu davadan sonra baktım gerçekten. Yenidoğanın yüzde 75'i bizim kendi hastanemizde olan doğum. Dışarıdan çok sevk gelmiyor." diye konuştu.
Medisense şirketiyle resmi bir anlaşmaların olmadığını bildiğini savunan Yılmaz, ödemelerin kesinlikle başhekimlik ve yönetim dışında olduğunu düşündüğünü anlattı.
Altı aylık Michelle Nwandı Opara'nın durumunu hekimin yakından takip ettiğini dile getiren Yılmaz, "Çocuğun bir yerde bakılması gerektiği için mecburen yenidoğana aldık. Aslında oraya göre çocuk büyüktü. Burada da takibi yapıldı. Başka bir hastaneye sevk olması gerekiyordu. Ancak yoğun bakımı olmadığı için çocuğu yenidoğan yoğun bakıma almak zorunda kaldık." şeklinde konuştu.
Tutuksuz sanık Yılmaz, bu süreçte avukat bulmakta çok zorlandıklarını belirterek, sanık avukatlarına bunun için teşekkür etti.
"Bunun muhatabı başhekim değildir"
Duruşma savcısının "Fırat Sarı'nın şirketiyle resmi bir anlaşma yoksa para çıkışını nasıl açıklıyorsunuz?" sorusu üzerine Yılmaz, "Resmi anlaşma olmadığını biliyorum. Denetim daha çok vergi usulü gibi bir şeydir. Bunun muhatabı başhekim değildir." dedi.
Yılmaz, maaşını şirket üzerinden resmi olarak aldığını, ödemelerin ekibin yaptığı işe göre değiştiğini kaydetti.
Yenidoğan servislerinin daha sıkı denetlenmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, "Kendi yaptığımız denetimlerde de eksikleri tespit ederiz. Hemşirelik hizmetlerinde çok eğitimler ve denetlemeler yapılırdı." şeklinde konuştu.
"Mesleğimin başında böyle bir şeyin içinde olduğum için çok üzgünüm"
Tutuksuz sanık Ayşe Gizem Büyükköleş ise ifadelerinin bizzat kendisi görmüş gibi yazıldığını, bu durumu düzeltmek istediğini söyledi.
Tutuklu sanıklardan Tuğçe Toptemel'in Michelle Nwandı Opara bebeğin büyük olduğu için yenidoğan servisinde bulunmasını istemediğini öne süren Büyükköleş, tutuklu hemşire Hakan Doğukan Taşçı'nın bunu kabul ettiğini, Fırat Sarı'nın da bunda onayının olduğunu duyduğunu iddia etti.
Bebeğin hastanede yattığı sürede günlük 20 bin lira alınacağını bizzat kulağıyla duymadığını savunan Büyükköleş, şunları söyledi:
"Opara bebek bize teslim edilirken, hastanın durumunun iyi olduğu söylendi. Başındaki ilaçları benim gibi bir hemşirenin hazırlama zorunluluğu yok. İlaçlar gündüz mesaisi tarafından hazırlanmıştı. Bebek stabil devam etti. Sabah saat 06.00-07.00 civarında Tuğçe Toptemel'e bebek büyük olduğu için bakıma birlikte geçmek istediğimi söyledim. Opara bebeğin bakımından sonra diğer bebeklere geçtim. Daha sonra Tuğçe, bebeğin başındaki cihaz öttüğü için bizi çağırdı. Benden stetoskop alıp bebeği dinledi. Tuğçe, Doğukan'ı aradı. Doğukan'ın doktora haber vereceğini düşündüm. Doğukan bebeğin kan şekerine bakmamızı istedi. Doğukan Taşçı, 'Bebeğe hiçbir şey yapmayın.' dedi ama Tuğçe CPR işlemine başladı. Bunu üzün süre yapmadı çünkü sorumlusu yapmaması gerektiğini söyledi."
Büyükköleş, görevinin sadece hastaların bakımını ve beslenmesini yapmak olduğunu savunarak, "O dönem sadece beş aylık bir hemşireydim. Bilgim çok kısıtlıydı. Ne benim ne Tuğçe Toptemel'in ihmalinin olmadığını düşünüyorum. Fırat Sarı'nın bende iletişim numarası yoktur. Maaşım asgari ücrettir." diye konuştu.
Mahkeme başkanı, Büyükköleş'in sorulara "bilmiyorum" şeklinde cevap vermesi üzerine "Hemşireye soruyorum, 'bilmiyorum' diyor. Doktora soruyorum, yok. Başhekime soruyorum o dünyadan bir haber. Hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Bu nasıl hastane yönetmek." diyerek, tepki gösterdi.
Tutuksuz sanıkların savunmalarının alındığı duruşmaya ara verildi.
Tutuksuz sanık doktor Şeyhmus Çelik'in savunması alındı
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda, tutuksuz sanık doktor Şeyhmus Çelik'in savunması alındı.
Çelik, 38 yıllık hekim olduğunu belirterek, "Bu olayın ortaya çıkması için şikayet eden ve teknik destek takibi yapan sayın savcımızdan, emniyet mensuplarımızdan Allah razı olsun." dedi.
Türkiye'nin tüm bölgelerindeki devlet hastanelerinde çalıştığını kaydeden Çelik, "En son Birinci Hastanesi'nde çalıştım. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Suçlamalar asılsızdır. Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök kendilerini hasta yakınlarına Şeyhmus Çelik olarak tanıtıp, 112'den aldıkları hastaları başka hastanelere para karşılığı sevk etti. Fırat Sarı savunmasında bana ödeme yaptığını söylemiştir. Sarı, bana düzenli ödeme yapmamıştır. Maaşımı hastaneden alırdım. Şirketten maaş almadım. Duygu Hastanesi'nden ayrıldığımda içerideki bir maaşımı Fırat Sarı'dan aldım." diye konuştu.
Fırat Sarı'yı Esenyurt Devlet Hastanesi'nde çalışırken tanıdığını belirten Çelik, "Fırat Sarı tarafından getirilen Hakan Doğukan Taşçı, geldiği ilk günden itibaren, hastaların takip listesinin hazırlanmasını ve takibinin yapılmasını kasıtlı olarak engellemiştir." iddiasında bulundu.
Çelik, Hakan Doğukan Taşçı'nın yaptıklarını ve onu istemediğini Fırat Sarı'ya söylediğini, ancak Sarı'nın hiçbir şey yapmadığını ve Taşçı'nın işine devam ettiğini öne sürdü.
Hiçbir hastaneden ya da aileden çıkar sağlamadığını savunan Çelik, "Hayatımda hiçbir örgüt kurmadım, örgüte de üye olmadım. Hiçbir örgütün emrini de yerine getirmedim. Bu nedenle hakkımdaki suçlamayı kabul etmiyorum. Ben mesai saatlerine uyan bir hekimim. Her sabah yenidoğan ünitesine giderek sorumlu veya kıdemli hemşirelerle vizit yapar, notları aldırırım. Daha sonra belgelere doktor kaşesi vurarak imzalarım." şeklinde konuştu.
Çelik, geçirdiği ameliyattan ve klavyesinin kötü olmasından dolayı epikrizlerin hemşire tarafından yazıldığını kaydederek, "Ne SGK'yı ne başka bir kurumu dolandırmak için gerçeğe aykırı hiçbir belge düzenlemedim. Ne kendime ne başka bir kuruma çıkar sağlamadım. Resmi belgede sahtecilik suçu işlemedim. Bunu yapmama hiçbir neden yoktur." ifadelerini kullandı.
"Hemşire talimat alıyor ambulans şoföründen"
Çelik, Kaya bebeğin ölümüne ilişkin, Güney Hastanesi'nin muhasebecisinin bebeğin hastaneye geldiği gün kendisini aradığını ve başka doktorun göreve başladığını söyleyip, istifa etmesini istediğini belirterek, kendisinin de istifa dilekçesi hazırladığını ve dilekçenin işleme konulduğunu anlattı.
Bebek Kaya'nın ne gelişini ne de öldüğünü bilmediğini savunan Çelik, "Gıyasettin Mert, Damla hemşireye, 'Prematüre bebek ölürse doktor Rıza üzerine yapmayacağız, doktor Şeyhmus üzerine yapacağız.' diyor. Hemşire talimat alıyor ambulans şoföründen." dedi.
Sanık Çelik, hayatını kaybeden bebek Mive Serdarova'yla ilgiliyse "Mesai saatlerimin dışında, Birinci Hastanesi'nde çocuk radyoloji uzmanı olmadığını bildikleri halde getirip bırakmışlar. Bu hastayı getiren Gıyasettin Mert Özdemir. Bebeğe bakıyoruz Türkmenistanlı. Ailesi fakir, para yok. Ama bir bakıyoruz ki Hasan Basri ve Hakan aileden para almış. Emine Avcı'nın sayesinde bunu görmüş olduk. Bunlarda vicdan nerede görmüş olduk. Çocuk kardiyoloji uzmanını çağırdık. Kalp damarı açılması lazımdı, açılmasaydı hem ciğere hem kalbe kan akışı kesilirdi. İlacı yazdı. Aileye böyle bir durum olduğunu söyledik." şeklinde konuştu.
"Allah razı olsun savcı beyden"
Bebeğin ameliyat olması gerektiğini ancak ailenin "Paramız yok." dediğini söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Biz de 112'ye haber verdik. Ben aradım. Hastaneden bebeğin eko raporunu verdik. Çocuk kardiyoloji uzmanı 'Çocuğa ilaç verilecek, kesilmeyecek. İlacı keserseniz bebek ölür.' dedi. 112 araştırdı, 'Hocam kimse almıyor.' dedi. Biz de aileyi konsolosluğa yönlendirdik. Geri dönüş olmadı. Bir süre sonra il sağlık müdürlüğünden denetime geldiler. Söyledim orada yetkili bir kadına, böyle bir durum var, ameliyat olmazsa ölecek dedim. Tamam dediler. Oradan da geri dönüş olmadı. Bebek uzun süre kaldı. Ailenin de zaten götürecek durumu yok. Damardan sürekli ilaç alması lazım bebeğin. Allah razı olsun savcı beyden. Duydum ki tapelerden, Hakan Doğukan diyor ki 'Fırat Sarı demiş ki ilgilenme çocukla bırak ölsün.' Hakan Doğukan, 'Fırat Hoca ilgilenme boşuna bırak ölsün diye işimi engelledi.' diyor."
Çelik, hemşirelerin işe gelmediğine dair sözlerinin sorulması üzerine, "Yalan söylüyorlar. Ben arabamla gider gelirim hastaneye. Otopark kamera kayıtlarından giriş çıkışlarıma bakılabilir. Hemşireler ağız birliği yapmış yalan söylüyorlar." beyanında bulundu.
Mahkeme başkanının "112 nakil birimi arıyor, Hakan Doğukan kendini doktor Şeyhmus diye tanıtıyor. Sizin bilginiz yok mu?" sorusuna Çelik, "Bilgim yok, nasıl olabilir? Müdahale ederdim. Mümkün mü sayın başkanım?" yanıtını verdi.
Bunun üzerine mahkeme başkanı, "Her gelen bize soruyor 'Mümkün mü' diye. Bu nasıl oluyor? Biri sizin adınızı kullanıyor bu kadar kolay mı?" ifadelerini kullandı.
Çelik, Güney Hastanesi'ne adına hasta yatırılmasıyla ilgili de "Ben 2 saat dışında orada yokum. İşlemler benim üzerimden yürütülmüş. Anlaşmam 2 saat. Hasta kabullerini ben yapmıyorum. Benim e-imzam oradaydı. Bütün yatışları benim adıma yapmışlar." bilgisini verdi.
"Epikrizleri Şeyhmus Çelik yazmıyordu"
Birinci Hastanesi'nde sekreterlik yapan tutuksuz sanık Gözde Kul Yadigar ise sanık Emine Avcı tarafından mobbing gördüğünü ve kendisini yenidoğan bölümüne çektiklerini öne sürdü.
Son 1,5 yıl yenidoğanda çalıştığını kaydeden Yadigar, "Oraya geçmeden önce oranın işletme olduğunu biliyordum. Yenidoğan işletme diyorlardı çünkü. Orada bir Whatsapp grubu vardı. Hiçbir hemşire orada hastaneden ilaç isteme sistemini bilmiyordu. Bunun benim görevim olduğunu söylüyorlardı. Beni bu gruba eklediler. Epikrizleri Şeyhmus Çelik yazmıyordu. Epikrizleri Cansu (Akyıldırım) Hanım yazıyordu. Bunları benim sisteme atmamı istiyordu." diye konuştu.
Çelik'in hastaneye geldiğinde bazen alana uğramadan odasına gittiğini ifade eden Yadigar, "Alana geldiği zaman da Cansu Hanımla bilgi alışverişi yapıp, vizit atacaksa atıyordu, Cansu Hanım gerek yok derse odasına gidiyordu." ifadelerini kullandı.
"Jest olarak para gönderdi"
Sanık Yadigar, maaşının tamamını hastaneden aldığını belirterek, "Kesinlikle maddi menfaatim yoktur. İşletme denilen yerden para almadım. Fırat Sarı ayda bir, iki, üç defa hastaneye geliyordu. Kendisinin insani ilişkileri iyi. Bize karşı bir kötülüğünü görmedim. Bana bir kere param olmadığını söylediğimde jest olarak para gönderdi. Yenidoğanda çalıştığım sürece Cansu Akyıldırım bebeklerle en güzel ilgilenen, bebeklerle ilgili her şeyi bilen tek insandı." şeklinde konuştu.
Sanık Fehmi Alperen'i hastanede gördüğünü, kendilerine hasta yönlendirdiğini bildiğini ifade eden Yadigar, "Hasan Basri Gök, sürekli kaos yaratıyordu, 'O senin hakkında bunu söyledi. bu şunu söyledi' diye kızları birbirine düşürüyordu. Bana geliyor, sarıyordu. Fırat Sarı da oranın bu kişiyle olmayacağını düşünerek yenidoğan alanına Hakan Doğukan Taşçı'yı getirdi sorumlu hemşire olarak." beyanında bulundu.
Yadigar, SGK'nin denetime başladığı süreçle ilgili, şunları anlattı:
"Her gün denetim oluyordu. Ben bu sürece kadar bir şey anlamadım. Sürecin işleyişinin bu şekilde olduğunu düşünüyordum. Doğukan kızlarla konuşma yaparak, yapmaları gerekenleri anlattı. Bazıları yapmak istiyor, bazıları yapmak istemiyordu. Doğukan da 'Ben bunları keyfimden yapın demiyorum, birileri yapın diyor söylüyorum.' dedi. Bazı şeylerin değişmeye başladığını gördüm. Hastanede aşağıda bir oda ayarlanmış ve burada evrakların yapılacağı söyleniyordu. Ekip kurulduğu, epikrizlerin düzenleneceği söylendi. Bir şeyler olacağını hissediyordum. Başıma bir şey gelmesin diye delil toplamaya başladım. Yazmadık diyorlar ya, yazmadık demeleri imkansız. Odaya gidip baktım, kızlar oturmuş yeniden epikrizler yazıyorlardı. Eski çarşaflar yırtılıp yere atılmıştı. 'Gözde, sessiz sakin kalmalısın, SGK'yı dolandıramazsınız diyemezsin dedim.' Ekmek derdine düşmüşüm. İki evladım var, masraflara yetişemiyorum. Daha sonra delil toplama aşamasına geçtim. Bunlar orada işlem yaparken çaktırmadan delil toplamaya başladım. Kolluk kuvvetlerine de delillerimi sundum."
Epikriz hazırlayan ekipte tanımadığı kişiler olduğunu kaydeden Yadigar, "Emine Avcı sürekli kontrole geliyordu, 'Doğukan ne yaptınız?' diye soruyordu." ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanının, "Ekip içerisinde buradaki sanıklardan biri var mı?" diye sorması üzerine Yadigar, Fırat Sarı'nın asistanlığını yapan tutuklu sanık Sümeyye Nur Taşçı'nın ekip içerisinde olduğunu söyledi.
Sanık Yadigar, Şeyhmus Çelik'in epikriz yazdığını görmediğini ifade ederek, "Yalan söylemeyi bile beceremedi burada." dedi.
"Keşke bir an önce delilleri toplasaydım da konu buralara gelmeseydi"
Delilleri topladığı sırada denetim gelindiğini söyleyen Yadigar, "Bir sabah telefonla uyandım, 'Vatan emniyetten arıyoruz. Fırat Sarı ve İlker Gönen'e operasyon düzenlendi.' dediler. Alana geldim, kimse yoktu. Sadece Fırat Sarı ve İlker Gönen'i aldılar sanıyordum. Vatan emniyete gittim, gece 24.00'e kadar bekledim. O akşam ifademi almadılar. Ben de eve gittim. Keşke bir an önce delilleri toplasaydım da konu buralara gelmeseydi." ifadelerini kullandı.
Sanık Yadigar, "Ben asgari ücret altında bu kadar mobbing görürken asla susmayacağımı söylemek istiyorum. Benim kapıma polis geldi, çocuklarım gece uykularından uyandı, karşılarında polis gördü. İlahi adaletin işleyeceğine eminim. Burada neden olduğumu bilmiyorum." diye konuştu.
Yadigar, Hakan Doğukan Taşçı'nın hasta sevki için numarasının 112'ye verildiğini belirterek, "Bir kere Doğukan'a ulaşamadıkları için alanı aradılar. Bende Doğukan'a, Fırat Sarı'ya ve Şeyhmus Çelik'e ulaşamadım. Hasan Basri 'Bana yönlendir.' dedi. Ben bilmiyordum kendisini 'Şeyhmus'um diye tanıtacağını." ifadelerini kullandı.
Yaklaşık 9,5 saat süren, 5 sanığın dinlenildiği duruşma, tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına devam edilmek üzere yarın saat 09.30'a ertelendi.
Bu arada, dava kapsamında 22 tutuklu sanık ile 12 tutuksuz sanığın savunması alınmış oldu.
İddianameden
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı bildirilen iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede belirtiliyor.
Ceza istemleri
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.