2024 Yılı için belirlenecek asgari ücret hakkında görüşlerini aktaran BUTSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik;“Ülkemizin son yıllarda yaşadığı salgın hastalıklar, mülteci barındırma sorunu, küresel savaşların ihracat artış oranını frenlemesi ve 6 Şubat depremi gibi afet ve krizleri unutmadık. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun gerçekleştireceği toplantılarda net 11.402,32 TL olan ücrete enflasyon artışı göz önünde bulundurularak %30 ila %60 arasında henüz netleşmemiş bir zam yapılması telaffuz ediliyor. 2024 Şubat ayında maaşlara yansıyacak olan yeni asgari ücret tutarı çalışanların alım gücünün ve enflasyonun üzerinde bir refah artışı ile korunması memnuniyet vericidir.  Fakat enflasyonun aşağıya çekilmeyip vatandaşların alım gücünün düşmesi düşündürücüdür. Tabi bir de işverenlere işçi ve nihai ürün maliyetlerinin yükselecek olması endişe vericidir” ifadelerini kullandı.

Bir önceki zammın %34’lük artışla belirlendiğine dikkat çeken Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf KEYİK: “2022 yılına göre %4’lük daha fazla miktardaki %34’lük zamla belirlenen maaşların verilebilmesi çalışanlar adına sevindiricidir. Fakat finansal zorluklara düşmemeleri açısından işverenler için de gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır. Çünkü yeni uygulamada işverenlerimizin yükü artmaktadır. Piyasalardaki kırılganlıkları göz önünde bulundurursak asgari ücrete yapılacak olan zam işsizlik riski oluşturabilir. Bu zam işe alımlarda durağanlık yaşatabilir.  Bunun önüne geçmek için de devletimizin işverenlerimize verdiği destekler artırılmalıdır. Ülkemiz ekonomisinde işçilerin memnuniyetiyle birlikte işverenlerin memnuniyeti de göz önünde bulundurulması iş dünyasına moral olacaktır” şeklinde konuştu.

MAAŞLAR ERİYOR

Değerlendirmesini artan enflasyon oranında işçilerin maaşlarının eridiğine dikkat çekerek devam eden Başkan Yusuf Keyik: “Hem enflasyonu artırıp hem de çalışanların maaşlarına zam yapmak ülkemiz ve ilimiz ekonomisi adına pozitif değildir. Örneklersem: Bir temel gıda maddesinin satış fiyatı; asgari ücret 5.500 TL iken 100 lira, asgari ücret 8.506 TL iken 150 lira, asgari ücret 11.402 TL iken 200 lira. Bu ne demek? Çalışanların maaşlarını ne kadar artırırsanız artırın satış fiyatları yükseldikçe kişilerin maaşları eriyor. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) düşmedikçe asgari ücretin artması çalışanlara da ekonomik yarar sağlamaz işverenlerin omuzlarına da daha fazla yük bindirir. Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) azalmadıkça maliyet artışları süreklilik gösterir” dedi.

ÜCRET SKALASI ROTASINI KAYBETMESİN

Başkan Yusuf Keyik: “Bir işçinin maaşının 15 bin lira olacağını düşünürsek bunun işverene maliyeti 20 bin TL dolayında, kalfanın maaşının 20 bin lira olacağını düşünürsek bunun işverene maliyeti 25 bin TL dolayında, ustanın maaşının 25 bin TL olduğunu düşünürsek bunun maliyeti 30 bin TL dolayında olacak. Yani bir işletmedeki ücret skalası arasındaki makas açılacak; 3 çalışanın işverene toplam maliyeti 5 bin TL’lik zamlar için 75 bin TL’yi bulacak. Bu artış işverenlerin işletme ekonomisi tedbirleri açısından işten çıkarmaya, nihai ürün zammına veya vardiya döngüsü, elektrik, doğalgaz, su gibi girdi maliyetlerini azaltmaya yönlendirecek.Dolayısıyla enflasyon artışı devam edecek. Maaşlara yapılan zamlar enflasyonu düşürmeyecek” diye konuştu.

EKONOMİK KRİZLER AŞILABİLİR

Başkan Keyik: “Enflasyonu azaltıcı tedbirler arasında en etkili olan ve devreye alınan uygulama Orta Vadeli Program (OVP) ve bu programın piyasalara etkisidir. 2023 ile 2025 yıllarını kapsayan birinci basamak OVP’de Yeşil Dönüşüm, Ekonomik Büyüme, Fiyat İstikrarı, Ödemeler Dengesi gibi tedbirleri devreye alınacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hayata geçirilen OVP’nin normal koşullara indirgenmesi için Dünya ekonomisinde sağlık tedbirlerine fazladan bütçe yapılması, Rusya- Ukrayna, İsrail Filistin sıcak savaşlarının neticesinde gelen enerji kısıtlamaları, gıda arzı, dış ticaret hacminde daralmalar meydana getirmesinden kaynaklanan ekonomik olumsuzlukların gelişmiş ülkelerce ortadan kaldırılması gerekir. Bunların doğal bir sonucu olarak da jeopolitik sorunlar, Kovid-19 salgınının seyri, enerji ve gıda piyasalarındaki olası dalgalanmalar, küresel tedarik zincirlerindeki gelişmeler, mal ve hizmet ticaretinde ürün ve pazar çeşitlenmesi ve parasal sıkılaşma kararlarının boyutu ülkelerin büyüme performansları üzerinde etki göstermektedir.

TÜİK verilerini incelediğimizde: 2021 yılında Kovid-19 salgınına rağmen iktisadi faaliyette yıl genelinde oldukça yüksek bir performans gözlenmiştir. Türkiye ekonomisi, 2021 yılı genelinde yüzde 11,4 oranıyla son elli yılın en yüksek büyüme hızına ulaşarak OVP (2022-2024) tahmini olan yüzde 9’u aşmış, on iki yıldır kesintisiz büyüme sürecini sürdürerek emsal ülkelerden olumlu yönde ayrışmıştır. 2022 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi yüzde 7,6 oranında büyümüştür. Bu dönemde sanayi sektöründe katma değer yüzde 7,8 oranında artarak büyümeye yüzde 1,7 puan katkı yaparken, hizmetler sektörü katma değeri yüzde 9,7 oranında artarak büyümeye 6,2 puan katkıda bulunmuştur. Böylece 2022 yılının ilk yarısındaki ekonomik büyüme yüzde 7,5 oranında gerçekleşmiştir. 2021 yılı genelinde hem işgücüne katılım hem de istihdam açısından toparlanma devam etmiştir. Yıl bitmeden işgücüne katılım oranlarında salgın öncesi düzeye dönülmüş, tüm sektörlerde salgın süresince yaşanılan istihdam kayıpları telafi edilmiştir. Bu çerçevede, Türkiye OECD ülkeleri arasında salgın sonrasında istihdamını en çok artıran ülkelerden biri olmuştur.

Ödemeler alanında Açık Bankacılık ve Kamu Ödeme Geçidi projeleri devreye alınarak, FAST ile TR Karekodlu Ödemelerin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir.  Kartlı ödemelerde yerli ve milli kart şeması TROY’un kullanımının yaygınlığı artırılmıştır. Bütün bu verileri alt alta koyduğumuzda ülkemizdeki ve ilimizdeki ekonomik kriz dönemlerinin aşılabileceği beklentisi oluşmaktadır” şeklinde konuştu.

SONUÇ: DENGE SAĞLANMALIDIR

2024 yılını kapsayacak asgari ücret hakkında dengenin sağlanması gerektiğini vurgulayan Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik: “Ülkemiz ekonomisi ve Devletimiz yaşanan ekonomik krizleri aşacak güçte ve potansiyeldedir. Bizler ilimizin ticaret ve sanayisinin temsilcilerinden biri olarak asgari ücret artışında işçi ve işveren oranında dengenin sağlanması gerektiğini öneriyoruz. Pay ve payda arasında uçurum oluşursa bunun ilimiz ekonomisini negatif yönde etkileyeceğine inanıyoruz.  Bu kapsamda atılabilecek bazı adımlar:

Nihai tüketiciler için doğalgaz, elektrik ve akaryakıt vergi endeksleri sıfıra indirilmeli veya mümkün olduğunca alt limite düşürülmelidir. Belirli miktarlarda ücretsiz enerji tüketimi Devletimiz tarafından sağlanmaya devam etmelidir.

Üretim zincirinden tüketim- satış zincirine kadarki evrede fiyat artışına neden olan komisyoncular veya aracılar mümkün olduğunca azaltılmalı, üretimden tüketim ve satışa direkt uygulamalar hayata geçirilmelidir.

Hane halkının rağbet gösterdiği zincir marketlere son derece sert denetimler uygulanmalı, kendi aralarında anlaşarak fiyat artışına müsamaha gösterilmemelidir.

BDDK tarafından uygulanacak tedbirlerle yıllık kârları 500 milyar TL’ye yaklaşan (2022 yılı sonu itibarıyla) bankalara, kâr miktarlarını azaltarak oluşturacakları mevduatları her bir vatandaşa ve her bir işletmeye düşük faizli ve uzun vadeli hibe, kredi ve destekler şeklinde iç piyasaya vermeleri sağlanmalıdır. İç piyasadaki sıcak para döngüsünün artması üretim- istihdam- satış ve vergi dörtgeninde ilimizin ve ülkemizin menfaatine olacaktır.

Belirlenecek bir rakam üzerinde cirosu ve istihdamı olan işverenlere vergi indirimi, kira desteği, akaryakıt ve enerji tedariki, ihracatta adil rekabet, döviz kuru ve ödemeler konularında tüm kolaylıklar sağlanmalıdır.

Sanayi tesislerinin üretimi artırması amacıyla ham madde ve lojistik desteği verilmelidir.

İşçilere 2024 yılında verilecek asgari ücret belirlenirken sadece son 6 aylık enflasyon göz önünde bulundurulmamalıdır.  İşverenlere de son 6 aylık enflasyon miktarı, girdi fiyatları ve maliyet artışları göz önünde bulundurularak finansman destekleri devreye alınmalıdır.

Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, BAKA, TKDK, KOSGEB gibi kurum ve kuruluşlarca sağlanan üretim- bölge teşvikleri kentlerin nüfus oranına göre güncellenmelidir. Nüfus artışını hızlandırmak için nüfusu daha az sayıda olan kentlere verilen teşvik ve destekler artırılmalıdır. Böylelikle üretim- istihdam- vergi ve ihracat hacimlerinde daha fazla büyüme sağlanmalıdır. Merkez Bankası ve Devlet sübvansiyonları bu doğrultuda tekrar gözden geçirilmelidir.

Sanayi, tarım, hayvancılık ve ticaretteki güncel uygulamalarda Burdur’un pilot il olması gerekmektedir. Kırsal bölgelere kademeli destekler verilmeli, teşvik primleri artırılmalıdır.

İlimiz ekonomisinin lokomotiflerinden olan tarım ve hayvancılık sektörleri için üretim planlaması güncellenmelidir. ‘Ürettiğini Satmak Değil Satacağını Üretmek’ modeli yaygınlaştırılmalıdır. İthalat en alt seviyeye getirilmeli, sonlandırılmalıdır. Mevcut üretim yapılan tarla, bahçe, arazi ve sera alanlarının içerisinde tüm kentteki ve ülkedeki çiftçileri özendirecek Örnek Tarım uygulaması yapılmalı, bu uygulamada uzmanlaşmalı, süreklilik sağlanmalı ve bu kapsamdaki yerel kurum ve kuruluşlar seferber edilmelidir. Komisyoncular vasıtasıyla değil kooperatifler aracılığıyla üretim maliyetleri ve karlılıklar sağlanmalıdır.  ÜR- GE, AR- GE, müşteri temsilcisi, soğuk hava depoları, depolama alanları, üretimde süreklilik, süreklilik için sağlanan garantiler güncellenmelidir. Tarım yapılabilir tüm alanlarda ürün yetiştirerek köyden kente göçlerin önüne geçilebilir. Tarlalarda zirai gübrelerin yerine hayvansal gübreler az maliyetle işlenerek kullanılmalıdır. Vahşi sulamaya ve kaçak sondajlara kesinlikle izin verilmemeli, bundan vazgeçirecek şekilde cezai yaptırımları yüksek olmalıdır.  

Bu ve bunun gibi tedbirler uygulayarak gelir- gider dengesinin sağlanacağını, işçi- işveren ücret anlaşmazlıklarının önleneceğini ve girdi maliyetlerin azaltılarak karlılık ve sürekliliğinin sağlanacağını öngörüyorum” dedi.

Kaynak: BUTSO Basın