Çocukluğun Saf Heyecanı: Mahalle Maçları

Bugünün dijital dünyasında yerini video oyunlarına bırakan mahalle maçları, bir dönemin çocuklarının en büyük eğlencesiydi. İki taş arasına yapılan kaleler, basit ama mutluluk dolu kurallarla oynanan maçlar ve şişman olanın her zaman kaleci olması gibi klişelerle dolu o günler, hepimizin belleğinde sıcak bir anı olarak kalıyor.

Kuralsızlığın Kuralları: Doğaçlama Futbol

Mahalle maçlarının kendine özgü kuralları, oyunun keyfini artıran detaylarla doluydu. Şişman olanın kaleci olması ya da üç kornerin bir penaltıya dönüşmesi gibi yazılı olmayan kurallar, oyunun adil ve eğlenceli bir şekilde devam etmesini sağlardı. Herkesin kendi oyuncusunu seçmesi ve top sahibinin oyunun en kritik otoritesi olması gibi durumlar, bazen tartışmalara neden olsa da genellikle tatlıya bağlanırdı.

"Dur Dur Teyze Geçsin" Geleneği

Mahalle maçlarının belki de en evrensel kuralı, bir yandan oyunun heyecanını yaşarken bir yandan mahalleye saygı göstermeyi gerektirirdi. "Dur dur teyze geçsin" sözü, hem oyunun temposunu keser hem de futbolun sadece bir eğlence olduğunu hatırlatırdı.

Lüksün Adı: Tahta Kaleler

Tahta kale yapmak, mahalle maçlarının en büyük lükslerinden biriydi. Ancak bu, iki taş koyup kale yapmanın keyfini hiçbir zaman gölgeleyemedi. Gol çizgisi genellikle göz kararı belirlenir, tartışmalar kaçınılmaz olurdu ama işin içinde daima bir tebessüm vardı.

En Büyük Korku: Top Sahibinin Sinirlenmesi

Top sahibi her zaman oyunun kilit ismi olurdu. Eğer top sahibi sinirlenirse maç bir anda bitebilirdi. Bu yüzden, oyundaki herkes top sahibini mutlu etmeye çalışır, dengeleri gözetirdi. Çünkü bir maçın bitiş düdüğünü çalacak tek kişi, oyunun gerçek sahibi olan o çocuktu.

Yeni Neslin Eksikliği: Ruh ve Neşe

O yıllarda belki ayağımıza giyebileceğimiz bir futbol ayakkabımız ya da şık bir topumuz yoktu ama ruhumuz ve mutluluğumuz vardı. Mahalle maçları, bugünün nesillerine göre çok daha insancıl, çok daha neşeli bir çocukluğun simgesiydi. Belki de bu yüzden, eski günleri hatırlamak bile yüzümüzde kocaman bir gülümseme bırakıyor.

Kaynak: Hatice Kübra Atız